Hakkımızda
Kimi markalar bulundukları şehirle anılırlar. O isim akla bir şehri, bir şehir akla o markayı getirir.
Bu nedenledir ki bizim aklımıza, ‘’ Kebap 49’’ denildiğinde Ankara, Ankara denildiğinde ‘’Kebap 49’’ gelir.
Muzaffer Özbeyoğlu, babası ve büyükbabasından devraldığı mesleğinde açtığı ilk restorana, içinde bulunduğu yılın ismini vererek ‘’Kebap 49’’ markasını hayatımıza kazandırmış, Ankara’nın çeşitli bölgelerinde şubeler açtıktan sonra alanında birçok ilke imza atarak çok sayıda markaya esin kaynağı olmuştur.
Kebap 49 olarak misyonumuz; Yıllar önce bir sofra kurduk, kaldırmıyoruz!
Vizyonumuz; Bu sofrada herkese yer var!
Arzumuz; Yemeden olmaz!
Kebap 49 demek; damaklarınıza uyan tatlar ile sağlıklı beslenmek, hoş sohbetler etmek, gülmek, maziye dönerek eskileri anmak, hiç beklemediğiniz bir anda eski bir dost ile karşılaşmaktır.
Göze hitap eden porsiyon büyüklükleri, uygun fiyat, güler yüzlü hizmet ve titizliğinden emin olduğunuz lezzet dolu kaliteli ürünler, Kebap 49’un hiç değişmemiş ve değişmeyecek unsurlarıdır.
Kebap 49; lezzetlerinde barındırdığı mistik kokular nedeniyle rejiminizi bir sonraki Pazartesiye ertelettiren, her daim güler yüzlü ve hızlı hizmet veren, Yaz – Kış değişmeyen salataları ile ‘’Yemek meselesi değil, anlayış meselesi’’ dedirten ve en önemlisi, her zaman bildiğiniz gibi olduğu için vazgeçilmezdir.
Ankara Yazıları Kebap 49: Bir Ankara Markası Savaş Sönmez
Çerkeş Sokağı No: 54 ve Çevresi
Birkaç yıl önce Merkez Bankası Sanat Galerisinde rastladığım, "Ankara'dan Görünüm" adlı, 1943 tarihli ve 60x70 boyutlarındaki Bedri Rahmi Eyuboğlu tablosu üzerine karıştırıp didiklemeye başlıyorum 1950 öncesindeki Çerkeş Sokağı anılarımı.
Şimdiki adı Teğmen Kalmaz olan eski Posta Caddesi'nin Sebze ve Meyve Hali karşısındaki merdivenleri, itfaiye (Hergelen) meydanına kadar uzanacak olan Çerkeş Sokağı`na indirir sizi. İşte tablo, bu merdivenlerin tepesinden sokağa bakmakta.
Aşağıda sağa açılan Taşdöşeme Sokağı, solda 17-18'nci yüzyıllara tarihlenen ibadullah Camisi ve karşınızdaki ev ile caminin arasında boylu boyunca Çerkeş Sokağı.
1950'lere doğru, bu merdivenlerden indiğinizde hemen solda 54 nolu yapı, zamanın ünlü pidecisi Muzaffer'in (Özbeyoğlu) fırını.
Onun oğlu, şimdiki Kebap 49'un sahibi Hamza Özbeyoğlu (diğer ortak, kardeşi Gültekin Özbeyoğlu) ile birlikte yaptığımız mekân saptamalarında, merdiven inişinde ilk solda gazocağı tamircisi Mustafa Karaüzüm'ün kulübesinin, onun yanında Mehmet Özçelik'in kalaycı-demirci dükkanınm, bitişiğinde de kendi fırınlarının olduğunu belirliyoruz.
Sağda 25 metre kadar ileride, şimdi var olmayan Gonca Sokağı'ndaki (Çıkmaz Sokak da denirdi) 6 ve 8 numaralı kapılar, 1944-1949 arasında annem ve babamla 5 yıl bir arada yaşadığımız yapıya ait.
25 metrelik bu kısımda, merdivenlerden inince karşıdaki iki katlı ev Hidayet Hanımın.
Alt katında kasap dükkanı var.
Çerkeş Sokağı'na girdiğinizde önce Galip'in Garanti Saat Tamir Evi, sonra Karabet Erbirbir'in bakkaliyesi, kasap Hasan Hamamönü ve vitrini önünde torba yoğurdu satan annesinin tezgahı, adını hatırlayamadığım "Kulaksız" lakaplı manifaturacı, nihayet kırmızı tahtadan tabelası halen gözlerimin önünde olan ve ufaktefek günlük alışverişlerimizin adresi Kevork Erbirbir ile Karabet Erberber'in bakkal dükkanı sıralanıyorlar.
Bu dükkanların arasındaki daracık bir merdivenden de, o zamanlar ne iş yaptığını kavrayamadığım "ozalit"çiye çıkılıyor.
Remzi Kurban'ın minicik saat tamir barakası, Gonca Sokağı'nın girişine daha sonraki yıllarda yerleşmiş olmalı.
Kebap 49'a Dönüşüm ve Markalaşma
Hamza Beyin dedesi Hamza Bey, Anafartalar Caddesi'nde bir otel işletirken bir yandan da Çerkeş Sokağı No: 54'teki fırını satın alıyor.
Babası Muzaffer Bey, dedesi Hamza Beyin 1955'teki ölümünden sonra bu fırını tek başma işletmeye başlıyor.
O yıllarda "pide simit poğaça" üretilen "kelle güveç tepsi" (ki 56 yaşlarımda iken bu firmda benim de tepside ev kurabiyesi pişirtmişliğim var) pişirilen bu fırının alt katında soba çevresinde 5 masa, bir yanından hamurhaneye tırmanılan üst katında ise 3 masa bulunuyor.
Kapı girişinin sagında vitrine yerleştirilmiş buzdolabı, solundaki camekanın arkasında üstüste dizilmiş hamur tekneleri ve tezgah yer alıyor.
Muzaffer Bey, Kebap 49'un merkezini 1960'ta güreşçi (o yıllarda pidekebap işlerine güreşçiler merak salıyorlar.Peşi sıra 9-49-Aspava gibi adlarla birbirini taklit eden birçok aşevi açılıyor.)
Sadrettin Özden ile ortaklaşa olarak Sıhhiye Cihansokağı'nda Etibank karşısında No:1/B 'ye taşıyor.
Firma adı olarak da Muzaffer Beyin bu mesleğe adımını attığı 1949 yılında karar kılınıyor.
1973-74'e tarihlenebilecek bir "Kebap 49 Müesseseleri" broşüründen edindiğimiz bilgilere göre, 1971'de Necatibey Caddesi No:20'de, 1973'te Maltepe'de ve kentin çeşitli semtlerinde açılan şubelerin sayısı 9'a yükseliyor.
Ancak, kaliteyi koruma ve işletme zorlukları nedeniyle çoğu kısa sürede kapatılıyor.1976'da Çerkeş Sokağı'ndaki, 1982'de ise Cihan Sokağı'ndaki binalar yıkılınca Sadrettin Özden ile ortaklık sonlandırılıyor.(O da Gölbaşı'nda Kebabistan serüvenine başlıyor.)
Ve bülten sokağında bugün ki binaya taşınılıyor.
O gün bugündür Kebap 49, Bülten sokağı ve Necatibey Caddesi'ndeki yerlerinde Hamza ve Gültekin Özbeyoğlu kardeşlerin yönetiminde varlığını sürdürüyor.
Kebap 49 bir Ankara markası.
Hamza Bey kendilerini anlatan bir yazıda Ankara'da yer tariflerinin, "Ulus'ta Heykel'e, Kızılay'da Gökdelen'e, Kavaklıdere'de ise Kebap 49'a" göre yapıldığını okumuş.
Kebap 49'un en ünlü ürünü kıymalı pidesi.
Bunun yanı sıra Kebap 49, her türlü pidede, her türlü çorbada, kebapda, ızgarada, aşurede, sütlaç, kabak tatlısında da iddialı.
Hamza Bey eskiden, "pideci kebapçı çorbacı dönerci" ayrı ayrı dükkanlar iken, "çok çeşidin bir aradalığı"nı ilk kez kendilerinin başlattığını, keza her şeyin görünür olduğu ve müşteriye güven veren "açık pencereli mutfak" uygulamasının ve "garnitür salata ikramı"nın kendi buluşları olduğunu söylüyor.
Kebap 49'un belirli bir müşteri kitlesi yok, adları her Ankaralının ezberinde.
"Porsiyonları büyük, fiyatları düşük, dükkanları tertemiz, malzemeleri her zaman kaliteli" olduğu için "bürokrat,sporcu, memur, işçi, sanatçı, öğrenci", kısaca her keseye uygun geliyor. Duvarlarına "ünlülerle(!) çekilen fotoğraflar" iliştirmedikleri için kimse rahatsız da olmuyor. 3 kuşaktır süren bu 66 yıllık Ankara kültürel mirasının, aynı çizgide kuşaklar boyu sürmesini diliyoruz.
Nisan 2015 • Sayı 326 /23